Tesadüflere inanır mısınız? Ben inanmazdım. Yanılmışım. Yine yanılmışım, ama olsun mutluyum. Bir önceki günden bir adım önde olmak her zaman güzel bir hissiyat. Yaklaşık dört saat kadar sonra elektrik makineleri-I dersimin vizesinin telafisi var, bense %10 çalışmış durumdayım ve buna rağmen yazıyorum. Evet, doğaçlama, içimden gelerek. Belki dersten kaçarak, ama olsun. Biliyorum ki, bunu yazmıyor olursam kaybedeceğim tek şey, bu yazının kayıt olarak bir kenara düşülmesi olacaktır.
Odamın camı açık. Dışarda kar yağıyor. Bense arkamdaki duvarın da soğukluğuyla epey titriyorum. Tabi az önce içtiğim 600cl'lik redbull'un da etkisi var bunda. Biraz yorgunum. Çalışmaktan ya da bu kaçışlarımdan değil de, daha çok sakin ve temiz kafayla düşünememekten yoruldum. Her daim bir stres, telaşe.. Kendimden bir döküntü var şu anda karşınızda. Çok bir işe yaradığından değil de, daha çok kendi çapında hezeyanlarından biraz olsun gerçeklerden soyutlanmaya çalışmamdan bu döküntüler.
İç yolculuğum adını verdim ben bu döküntü halime gelmeme sebep olan hayat dilimime. Ne güzel ki, ne mutlu ki bana, yapmayı istemediğim şeylerden arındırdım kendimi, tamamen olmasa da bu bir başlangıç ne de olsa. Bilinçi ya da bilinçsiz fark etmeden, baskısız bir şekilde arındırdım kendimi istemediklerimden. Bu soru işareti mi uyandırıyor? Öyleyse; kendi isteğim dışı oluşan odamın ışığını kapatmam bile buna dahil.
Tesadüf dedim, iç yolculuğa çıktım. Evet, aynen de öyle. Hayat bütünüyle bir, ve bu hayat benimkisi. Benim ki de böylesi işte. Tasviri ayan, eleştiride yayvan, bi o kadar da perişan.
Olsun. Hiç inzivaya çekilmek nasıl bir şey düşündüğünüz oldu mu? Kendi çapımda yapmaya çalıştım ben. Ne kadar başarılı oldum bilemiyorum. Lakin, sonuçları bence aşikar. Bunları yazıyorum, size de göstermem gerekmez mi? Şart değil, dipnot benimkisi..
Şapşal bir mutluluk vardı. Sırasıyla, heyecanlı, hüzünlü, meraklı, endişeli, mutlu, hüzünlü.. değişti, değişmeye devam da edecek. Biliyorum. Biliyorum, çünkü farkındayım. Umursamazım sanki oradan değil mi? Sizce evet, bence hayır. Benimkisi bir seçim. Kendi yolumdan gitme seçimi, isteği, kararı ve noktası.
Benim dertlerim sadece beni ilgilendirir, başka herhangi birisini asla ve asla değil. Çok atara gerek yok, antiparantez bu biraz da. Ama dışa vurumum benim nitekim. Hani kişilerin yüzlerine bunu haykırmıyorum ya, buraya haykırasım geldi işte. Ne zamandır benim sorumululuklarım, sizinkiler oldu ki zaten? Bunu hiç anlayabilmiş değilim.. Ben yapıyorsam, yine benim bileceğim iş :).
Velhasıl kelamül cafcaf, mutluyum. Niye mi? Somut sebep mi olsun illa ki? Gerek yok, kendim biliyorum ve buraya da notumu düşüyorum.
Afıt: Sonsuz katkısı olan Sn. M.T.'ye teşekkürü borç bilirim.
Dipnot: İlerde bakınca bu yazıya hayıflanma. Çünkü bu sensin.
Sayfalar
Satranç ve Felsefe
Posted: 30 Ekim 2010 Cumartesi by Mengüalp in Etiketler: felsefe, Satranç, Satranç felsefesiPtesi: Fırat IEEE ile TTNet'le geleceğini netleştir etkinliği vardı. o gece 3'de yatıp sabah 7'de uyandım. saat 8'de AKM'de olacak şekilde evden çıktım. Saat 9'a kadar gelen 2 misafiri kantine götürüp kahvaltılarını yaptırdım. Bu arada bizim ekip 10:30 gibi AKM'de toparlandı -anti parantez yakalıkları unuttuğum için koştura koştura eve gidip aldım, geldim. Saat 11'e kadar ekipman hazırlandı görevler dağıtıldı ve akşam 6'ye kadar AKM'den çıkjavascript:void(0)madık. O gün eve 8'de geldim, doğal olarak dersleri kaçırmıştım =/. Akşama kadar yemek yada bulaşık, çay vs ile uğraştım. gece 3'e kadar bilgisayar başında oturup uyudum.
Salı: o yorgunlukla öğleden sonra 5'de uyandım. evde bozuk bilgisayar vardı, anakartı sökülmüş 6'ya kadar onu takmaya çalıştım. Anakart kılavuzu olmayınca doğal olarak uzadı. 6'da dersim vardı, kartla uğraşmak için(PowerLed, Power SW, Reset SW, H.D. SW Speaker pinlerini düzgün takamadım) dersi ekip ona da gitmedim. Saat 9'a kadar uğraşıp sonunda vaz geçtik. Akşam 9'dan sonra ertesi gün ki tanışma toplantısı için sunum hazırlayacağımız arkadaşı beklerken yemek yedim. Nihayet 11'de geldi ve sunuma başladık. Sunumu hazırlamamız ve uyumamız epey vakit aldı, elimizde olmayan nedenlerden ötürü. Ppt sunumu sabah 7 gibi bitti. 8 gibi uyuyabildim.
Çarşamba: Sabah saat 11'de uyanıp (3saatlik bi uykuyla) elimdei yükleri alıp, sunumu beraber hazırladığım arkadaşla tanışma toplantısının olduğu salona doğru yolaçıktık. 12-13 arası sunumu yaptık. Sonrasında mühendislik kantininde oturduk. Yorgun olduğumdan, saat 4deki derse de girmeyip eve geldim, biraz dinlendim ve akşam 8'deki derse gittim. Bu gün tarık ve ipek adında bi arkadaşım geldi, -sadece 1tane kişi bunlar- bi güzel yemek yapmışlardı afiyetle yemiştik. he bi de bugün sular kesikti!
Peşembe: akşam 4 gibi uyanıp 5deki derse gittim, bugün bjk-porto maçı olduğu için 8'deki mikro dersine kalamayıp eve döndüm. maç başlamıştı, dışardan yemek söyledik maçı kaybettik, sular hala yoktu. geceye doğru gelmişti. bugün cuma günü olan kontrol labaratuvarı için rapor hazırlamaya başladım. hiç abartmıyorum, saat 3'e kadar oyun oynadım -sadece 2 oyun- arada geyik eğlence şamata gırgır derken 3saat geçivermiş.3'de geçen haftaki föyü okudum ve ne yapmam gerektiğine karar verip, grafik tasarladım okudum araştırdım öğrendim, kontrol hatmi ettim. sabah 7'de her şeyiyle rapor hazırdı.
Cuma: saat 2:45de uyanıp koştura koştura bizim bölüm yolu üzerindeki tek anormal olmayan fotokopiciye gidip çıktı aldım ve deneye çalışmadan gittim :D. deney gereksiz yere bizim sorumlu hocamızın prensipleri nedeniyle 45dk sürecekken tam olarak 120dk ya kadar uzadı!! deneyden çıktım. tabi deney tutanağını fotokopi çektirip birini hocaya birini arkadaşa geri verip eve geldim. salonu toparladım, 3tane masa temizleyip salona koydum, çöpleri dışarı attım, çamaşırlığı düzelttim, tv'yi içeri odama aldım, sıcak su koydum, dışardan yemek söyledim, kısacası akşam başlayacak IEEEXtreme yarışması için gereken ne varsa yapmaya çalıştım(hocalardan yazıcı dilenmek dahil), sonuçta yarışmaya bizim salonda katılacaktık! Unutmadan bitirme ödevim için bi hocayla anlaşma yaptım :). su kaynayınca 1haftalık bulaşığı yıkamaya başladım -ki bu hafta içerindeki tüm bulaşıklardı- yemeğim gelene kadar hepsini köpürttüm. yemek geldi, yemeğim soğudu fakat bulaşıkların başından bitirmeden kalkmadım. yemeğe bilgisayar başında geçtim ki aynı zamanda kendisini önemsemediğimi düşünen kardeşimin gönlünü alayım diye.. onunla sohbet ederken saat biraz ilerledi yarışma için saat 9'da bizim evde buluşacaktık. sayımız 5'e çıkınca evimin önündeki karfura gidip alışveriş abur cubur aldık. eve geldiğimizde baktık ki yarışmaya daha var, bi counter-strike atalım diyip oyuna koyulduk. bitti ve kapattık. saat 3 oldu yarışma başladı kafa patlatmaya başladıktan sonra ortamı biraz fotoğrafladık. sabah 6'ya kadar kafa yorduktan sonra ekibime yiyecek almaya pastaneye gittim, giderken güneş yeni doğuyordu-fotoğrafladım. döndüm çay demledim kahvaltı yaptık. sonra ekip yorgun olduğundan uyumaya gittik. odama geçip biraz FMA izledim, saat 11 gibi uyuyup 4 gibi uyandım. Yarışmayı tamamladık. Dağıldık. Yemek yedim, soğuk bişiler içtim, ev gider hesabı yaptık, biraz dota attım ve tarih-saat şuanda 24.10.2010 C.tesi gecesinden sonraki Pazar günü sabahının 3:27'nin körü ve biraz yorgun hissediyorum kendimi..
Bu yoğunluktan ötürü, yazmaya fırsat bulamıyorum.
Dipnot: Resimkdeki Luffy uyurken yemek yiyebilmektedir. Multitasking'e bir atıftır.
Yeniden Başlat
Posted: 15 Haziran 2010 Salı by Hakan inYeniden başlama ihtiyacı neden duyar insan? Şu anki denemesinde başarılı olamamıştır çünkü,
Zaman zaman insanlar nedense kendilerini zora sokacak kararlar alır. sonrada o kararların gerektirdiklerini bir şekilde temin etmeye çalışır.
Küçüklükten beri balıklara acayip meraklıyımdır (yemek ve izlemek) ve tabiki bundan dolayı geçenlerde bir akvaryum düzenlemek için kararlar aldım. tabi ki işe öncelikle akvaryum araştırarak girdim, ulaşabildiğim dört adet süs balığı satıcına akvaryum fiyatları sordum, aralarında ufak tefeklerinin yanısıra göze çok hoş gelenler de vardı. ammavelakin göze hoş gelenler cebe hoş gelmiyordu.
Mavi dış kaplamalı hoş bir akvaryumu gözüme kestirdim, satıcıya yaklaşarak kaç litre su alabileceğini sordum 40 lt olduğunu söyledi, eh dedim fena değil gerçi ben daha büyük bişi arıyordum ama... neyse sonra asıl can alıcı soruyu sordum. kaç lt ? 75 tl dedi (yuh dedim içimden) bütün hevesim o an kursağımda kaldı. çünkü hacmine göre pahallı geldi. dedim neden böyle. dedi ki camı tek parçaymış ve ülkemizde üretilmeyip ecnebi memleketlerden satın alınıyormuş. dende gittim az biraz kenarduran bir camcıya sordum dedim 50-40-30 luk bir akvaryumu kaça yaprsın dediki 25 tl :D beşmilimlik camla fena bir fikir gibi gelmedi içini suyla doldurunca açılacağından korktum ama öyle biş de olmadı şimdik. sonuç olarak ilerde olurda akvaryum almak gibi bbir niyetiniz olursa böyle bir çeşitte mevcut. ama görüntü olarak herkesin beklentilerini karşılayacağınıda söyleyemem :) not : akvaryum boyutlatını 50_40_30 seçmek çok iyi bir fikir değilmiş sanırım 35cm den fazla yükseklik ve 25cm den fazla en olmasa daha iyi olabilir :)
lüzümsuz
Senden ve diğer bütün insanlardan. Aptallıklarım için, kendimi kaybetmişliklerim için özür dilerim. Kendimden özür dilerim. Bedenimden ve içime tıktığım ruhumdan özür dilerim. Benim için fedakarlık yapanlardan özür dilerim. Özür dilerim kendime layık bir beden olamıyorum. Mükemmeliyet ve yok olmanın arasındaki kuşağın içinde savaşmayı kestiğim için özür dilerim. Hayata karşı durmayıp, çeyrek asırdır havadaki oksijeni tüketip yerine boş vermişlik verdiğim için. Yeteneklerimden özür dilerim, henüz onları keşfetmediğim ve hiç bir zaman keşfetmeye çalışmadığım için. Bedenimi oradan oraya taşıyıp sadece tüketim yaptığım için özür dilerim. İnsanlığa insanlık katmayıp sadece sıramı savdığım için özür dilerim.
Geçmiş pişmanlıklarla dolu. Durup düşündükçe kafamda fırtınalar kopuyor. Öyle ansızın... Bulaşık yıkarken bile, yolda yürürken bile avazım çıktığınca geçmişimden özür dilemek istiyorum. Lanet olsun buna. Lanet olsun ki çeyrek asırdır hiç de hayallerimi süslemeyen bir herifin bedeninde yer kaplıyorum. Maalesef ki artık bunu kabul etmeye başlıyorum. Özür dilerim kendimden. Artık pes ediyorum. Galiba...
Kapşon
Posted: 26 Nisan 2010 Pazartesi by Daisy in Etiketler: anasını satim böyle işin, falan, ingilizce bilmeyenlerin arasında ingilizce konuşan adam, kapşon, sembolist menbolist, şemsiye, türk dili hocasıBu gün daha birinci sınıf olduğumuzdan aldığımız Türk Dili dersinin sunumunu yaptım.Ben de bu konuda isyan ettiğimden biraz bahsedeyim yaşadıklarım hakkında.
Hoca topluluk karşısında daha rahat hareket edebilme ve konuşabilmeyi aramızda geliştirmeye amaçladığından(!) herkesin belli bir konuda bir şeyler anlatmasını istedi.Efendime söyleyeyim her türden anlatımımız mevcuttu yarabbi şükür.
Benim konumsa şemsiyeydi ve bu konuda hiç bir not kaygısı yaşamıyordum.Bana yıllar önce çok şey öğreten ağzı olmadan konuşan şemsiye.Herkesin 1 günde hazırlayıp anlattığı benimse 5 sene üstüne her dakika bir şeyler katarak düşündüğüm, gözlemlediğim eşya.Şemsiyenin insanların sadece bir eşya olarak gördüğü ama insanlara ne kadar çok şey anlattığını anlattım.Jonas Hanway'in hiç bir erkeğin şemsiye taşımadığı zamanlarda bunun kötü bir şey olmadığını herkesin kötü bakışlarını umursamadan taşıdığını anlattım.Yağmurda şemsiyesini açmayan bir adamın bize neler düşündürebileceğini, beyaz bulutlardan yağmur yağma endişesiyle işini garantiye alan memur amcadan bahsettim, sabahleyin herkesin şemsiye taşımasının bize getireceği zorluklardan veya şemsiyenin tek kişi tarafından kullanılmaya uygun üretildiği halde neden yanımızda bulunan kişiyi de onun altına alma refleksimizden ve bu çarpık eğitim sisteminin bana bilmeden sorgulama, gözlemleme yeteneğimi bu şemsiye sayesinde kazandığımı anlattım.En önemlisi bu gördüğünüz önemsiz eşyayı ben 10 dk anlatabiliyorsam veya onun hakkında bir şeyler düşünebiliyorsam bir insan hakkında neler anlatılabileceğini ve düşünülebileceğini anlattım.
Anlattıklarımdan emin olun iki saatlik daha konuşma konusu çıkabilirdi.Hatta 3-4 kişi olsak bunu saatlerce konuşabileceğimizden de eminim.Konuşmam bittiğinde bir TÜRK DİLİ hocasının tepkisinin ne olamasını beklersiniz.Tahminleri alalım "fazla sembolist olmuş" veya "hayalperestçe yaklaşmışsın" evet bunlar makul eleştiriler ancak bizim TÜRK DİLİ hocamızın verdiği tepki."Bundan sonra şemsiye taşımazsın kapşonlu kıyafet giyersin" (veya aynısının 1.0.0.0.0.0.1 versiyonu)
Şimdi ben burda sistemin bana hocaya cevap vermemi engellemesine mi isyan edeyim, yoksa bu kadar sorgulamaya uzak yetiştirilmiş bir neslin hocada yarattığı etkiye mi isyan edeyim, yoksa üniversitede okumamıza rağmen bu sorgulama yeteneğimizin taktir almamasına mı isyan edeyim, yoksa....
Günleri bir birinden ayırt edebilmek için kol saatime bakıyorum. Fakat işleyiş gün ve gün ilerlemektense, olay ardı ardına olaylar silsilesiyle ilerliyor. Bir ödevi bitirip verilmesi gereken bir evrağı yazmaya başlamakla süre geliyor. Evrak bitiyor, başvuru geliyor, başvuru bitiyor, zorunlu rem uykusu evresi geliyor, uyuyorsun boşa zaman geçiyor. O da yetmiyor, sıkılıp uğraş arıyorsun, bir de bakmışsın seni tek rahatlatan şeylere yöneliyorsun: her şeyini paylaşabildiğin bilgisayar ortamına. Vakit geçirirken bir de bakmışsın sorumluluklarını kendin planlarken aptal saptal dış etmenli fikirler kendi çöplüklerinde öterken sana zarar veriyor, dur diyemiyorsun, çünkü 'dur' nedir bilmiyorlar. Kısır döngü anlayacağın.
İsyanım vardı hani bu zihniyete, bilgisizliğe, yetiştirilmeye, mantık denilen o basit düşünce kapasitesine, bilinene uzanan o basit araştırıp öğrenme güdüsüne, belkide defter köşelerinde bile yazılı olan iki satır kalem çiziktirmesini okuyup on saniye bakıp da anlamak için uğraşmayan kör, kara cahil, bodos, aşağılık zihniyete. Neyden kaçıyorsun? Kendinden mi, doğrulardan mı (!)?
Tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi yok tedavisi yok
Tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi yok tedavisi yok
Tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi yok
Cır cır böceği geldi önüme cır cır cır. Ateş böceği geldi yanıma ateş ateş ateş. Yanmadım burası soğuk sol kolumun bir kısmı açık sağ kolumun bir kısmı açık. Baba neden anneme tabakları toplamasında yardım ediyorsun? İçinden mi geldi? Yoksa acıdın mı ona? Anne tabakları toplamak çok kolay biliyorum kendini acındırma. Lay lay lom. Paranoyak bir beynim var ama akıl hastalığı değilmiş doktorlar öyle söylüyor. Ama ben bunu kimseye söylemem. Hişşşşşşş susssssssssss. Kimse duymasın. Yoldan geçen kızlara söyleseydim bağırıp kaçarlardı. Doktor tavsiye: Sokaktaki kızlara asıl.... Sen asılmazsan başkası asılır. Her insan gibi kötüyüm. Ne eksik ne fazla. Eğer gerçekten anarşistseniz bayım, insanların monoton hayatlarına renk katmak yerine onların monoton hayatlarını sevmelerini sağlamak yerine onlara monoton hayatlarının ne kadar sıkıcı olduğunu gösterirsiniz. Onların kafasına kocaman bir soru işareti koyarsınız: Ben bunun için mi geldim dünyaya?
Sevdiğim bir arkadaşım bir yazarın sözünü okumuş hayata ölmek için geldik mi ne. Bu söz gelecek kaygısını bitirmiyor mu? Çocuğum ilerde ne olacaksın: Doktor. Ya sen: Ölü. Aferim ikinci çocuk bildi.
Yaşarken insalığa yardım etmek? Neye neye?
Doğayı korumak? Koru bakalım. İyice koru ki bundan sonra gelecek nesiller içine edebilsin.
Hayvanları savunmayın yeter. Aslanlar gördüm yemeklerini öldürmeden önce onunla oyun oynayan. Aslanlar gördüm küçük aslanları ilerde kendilerine rakip olmasın diye öldüren, anneleri kendileriyle çiftleşsin diye öldüren. Hayvanları savunuyorsanız çocuğunuzu öldürmeme izin verin.
İnsanlık burda mı devreye giriyor? İnsalar gördüm tanımadıkları insanları sırf zevk olsun diye öldüren...
Toplantıyı kaçıranlar, blog hakkındaki duruşumuzu anlamak isteyenler ya da hiçbirisi umrunda olmayıp da bakayım bi şuna diyenler, buyrunuz;
18 Nisan 2010
[21:34] OmerFaruk: mengü
nerdesin??
[21:34] Sör Mürver: efendimk
burdayım
[21:34] OmerFaruk: yazar buldum
:)
[21:34] Sör Mürver: bende:Ç
[21:34] oğuz: estafurlah aheh
[21:34] Sör Mürver: mrblar
[21:34] OmerFaruk: oğuz
bu mengü
[21:34] oğuz: merhaba mengü
[21:35] Sör Mürver: merhaba memnun oldum efenim
Tokyo'da kanat çırpan bir kelebek, California'da kasırgalara neden olabilir
Posted: 18 Nisan 2010 Pazar by mavi in Etiketler: OguzBen bugün pasta yediğim için dünya eskisi gibi olmayacak. Otobüste bir kızla göz göze geldiğim için dünya eskisi gibi olmayacak. Bir kediyi sevdiğim için dünya eskisi gibi olmayacak. Yaptığımız her hareket dünyayı değiştiriyor. Biz de bir kelebeğiz ve sürekli kanat çırpıyoruz. Ben bu yazıyı yazdığım için dünya değişecek. Dünyayı değiştirmek gibi bir amacım yok. O kendisi sürekli değişim içerisinde ve benim hareketlerim onu şekillendiriyor.
Bundan iki bin yıl önce olimposta yaşayan biri dünyanın kapitalist bir düzene doğru gittiğini görmüş müdür? Sanmıyorum. Biz kimiz ki bundan sonra olabilecekleri kestirelim? Bizim hareketlerimizle şekillenen gelecek gün ve gün yaklaşıyor. Bundan iki bin yıl sonraki dünya düzeni bizim hareketlerimize bağlı. Üstelik yapmak istediklerimizi yapmaktan başka yapmamız gereken bir şey de yok. Dünya bizim hareketlerimizle şekilleniyor.
Yeni Çağ'da Etkileşim - Dialog
Posted: 17 Nisan 2010 Cumartesi by Mengüalp in Etiketler: Dialog, Yeni Çağ"Abi, ne biliyo musun, benim hayatımda en korktuğum şey aptal çıkmaktır, düz aptal, embesil gibi. Acayip, sahiden korku budur yani."
Mengüalp: feedbacki olan insan sağlam çıkar bence.(bugün acayip tartışasım var sanırım :D)
Ömer:Delusion diye de bi şey var ama, sana fact gibi gelen aslında sadece bi yanılsama olabilir, her zaman bu ihtimal var.
Mengüalp: Evet, tam olarak bu ihtimali göz önünde bulundurma olasılığı da gerekli(bkz: her zaman şüpeyle karşıya yaklaşmak.)
o zaman bir öneri, ben birinci mertebeden basamak girişiyle ilk yorumu yaptıysam, hata payım 1/K'dır. 2.Mertebeden bir fonksiyon haline gelirsem, ki bunun için biraz daha fırınlı ekmeklerden lazım - ama olsun- hata payı 0 olacaktır. => Kendi habitatlarımızda fact gelen şeylerin, reelde fact olup olmadığını anlayabiliriz böylelikle. Nasıl?
Ömer:Kainatta matematik düzen olduğu medeniyetin en büyük palavrası değilse tamam.
Mengüalp: Yanlız z-domeniyle matematiğin bir adım önüne geçmiş olmuyor muyuz zaten?
Ömer:Bir yalandan ilerleyerek de mi olsa?
Mengüalp: mutlak doğru referans alınarak gösterilebiliyorsa, evet matematik yalan olsa bile, çalışan çabalayan şahıs azıcık da zekasıyla aptala çıkmaz, kısaca çıkmazsın Ömer Abi
Ömer:Peki "çalışmak, çabalamak" doğru düzlemde ilerlemiyosa, hesaba katılır mı?
Mengüalp: işte bunu Mahzen-i Evrak farklıya kendim refere ederek, doğru düzlemde olduğunu söyleyerek, el cevap veriyorum :)
Ömer:Sen imanında ikrar ettin."
Toplumların refahı her zaman kölelerine bağlıdır. En iyi basamaklık yapan kölelerin olduğu toplumlar nedense; insan algısında daha şaşalı, daha yıkılamaz, daha hürmet edilecek topluluklar olarak yer bulmuştur. Dünyada (insanlarda) var olan güçlenme eğilimi çoğunlukla yöneticileri bir çeşit köle arayışına itmiş, aradıklarını bulanlar bile bu arayışlarını daha fazla bir susamışlıkla sürdürmeye devam etmiştir. Eski tarihlerde kendi halkını ve çevresinden topladığı güçsüzleri köle olarak kullanan düşüncenin sahiplerlerinin kafaları, bir zaman sonra kullanmaya çalıştıklarının kafalarıyla yer değiştirmişse de fikir hep yerinde kalmıştır. Düşünce olarak güç dengesini algılayanlar, kendi değişimlerinden kaynaklanan köle açığının bir şekilde doldurulması fikrini benimsemiştir. Yöneticiler bir müddet eldeki stok ürünü kullanılmışsa da varlığını belli eden kıtlık yöneticileri yeni üretim yöntemleri geliştirmeye zorlamıştır. Geliştirilen en değerli yöntemde insanları bir köle olarak eğitmektir. Bu yöntemde insanların algılarına o denli nüfuz edilir ki, şahısın sadece onların gösterdiği doğrultuda ilerlemesi sağlanır. Bu yöntem bazı çizgi filmlerde genellikle atları yönetmek için kullanılan "havuç" yöntemiyle aynı özelliktedir… “ bu algıya sahip insanlar farklı bir düşünceyle karşılaşınca aşırı tepki verirler ve genellikle onu bir şekilde yok etmek isterler. Kendilerinden garip bir biçimde literatürün dışında bir fikir çıkarsa da sanki herkesin kendilerini izlediği sessiz bir tiyatro sahnesinde osurumuşcasına utanırlar” “ böyle eğitilmiş insanlar toplu bulununca genel olarak o sahnedekine önce gülerler sonra araya iki lüzumsuz söz daha sıkıştırarak alay ederler” birinci “” işaretlerin içindeki kölelik algısı ikici “” işaretlerinin içinde efendiyi koruma algısına dönüşür…
lüzumsuz
REKLAMLARRRR
Posted: 5 Nisan 2010 Pazartesi by ahmetnur in Etiketler: ağaçlandırma, ahmetnur :)), ahmetnur ekinci :)), hatıra ormanı, kaymakamlık hatıra ormanı, safranboluEfendim biraz hamallık biraz yardım derken ilk küçük çapta organizasyonumu gerçekleştirmiş bulunmaktayım. ve iftiharla sunuyorum :)))
Efendim ağaçları temininde büyük emeği geçen ibrahim abiye çukurları açmama yardım eden yavuzuma yakubuma bilalime zafer abime en içten teşekkür eder emeği geçen ve beni yalnız bırakmayan gazetede ismi çıksın :)) çıkmasın tüm dostlarıma teşşekkür ederim.
ayrıca gazete herkesin birer ağacı oldu densede yarım metreyi aşkın 140 sedir ağacı dikilmiştir....
Mitolojik karakterlerin neredeyse hepsinin sokuşturulmaya çalışıldığı bu filme senaryo açısından bir süpriz beklentisiyle gitmeyin.Filmin daha başlarında anlatılıyor nasıl bir yolculuğa çıkılacağı.Mitolojiyi okumuş insanlar için film sadece aksiyon ve hayali karakterleri bilgisayar destekli görme imkanı.Ayrıntılar açısından güzel bir film olmasına rağmen özellikle aksiyon sahnelerinde stop motion tekniği çokça kullanılmış.Buna rağmen hareketli yerlerde kamerayı aşırı hareketli kullanan yönetmen seyirciyi bu sahnelerde yoruyor ve gereksiz bir gerilime sokuyor.Senaryoda da bazı açıklar var.Orjinali olan 1981 yapımı filmi izlemediğim için bir kıyaslama yapamıyorum fakat altın baykuşun filme katkısını anlayabilmiş değilim!Tabi bunlar gözardı edilirse en azından deneyimli oyuncular sayesinde, özellikle Liam Neeson ve Ralph Fiennes'ın karakterleri sergilemekteki başarıları popcorn görünümündeki filme az da olsa ciddiyet kazandırmış.Ayrıca Hollywood'un yükselen aksiyon yıldızı Sam Worthington (Avatar , Terminator Salvation)'un karaktere uyumuda başarılı.Görsel efektlerdeki titiz çalışmada fark edilir düzeyde.Mitolojiden hoşlanan arkadaşlar için bir buçuk saatinizi harcayabileceğiniz bir film sizi bekliyor...
Yetişme tarzımız ve yeteneklerimiz bizim özümüzü oluşturuyor, yada ben hala öyle sanan saflardanım. Reddetme hakkı varsa ya da kabullenme, ki bu kavramla da kafaları kurcalamak istememekteyim. Aslında çoğunluk sadece, Şimdi için, kabullenmişlik varsayımıyla, bir kimya ya da fizik terimi olarak “laboratuar koşullarında” bir sahiplenmeyle yaşamakta, yaşamak isteğini. Özlerden uzakta (biliyorum çok bayağı olacak ama) sözde olan amaçlar, sadece göze hitap eden duruşlarla, ruhtan bağımsız bir makine haline gelen insanlık, kendi elleriyle çok güzel görünen bir buzdan heykel yapma telaşında. Bu telaş; kendi eliyle ve sadece kendi gözüne güzel görünen kavramıyla sınırlı. Açıkçası mevcut sistem bu durum destekler cinsten, garip bir esnekliğe sahip. Hayal edilebileceği üzere eleştirsin eleştirmesin her kes (bizler) bir biçimde sistemin bir noktasında, kafa komunda olmasa da bir tırnak, bir kirpik durumunda, olayın içinde...
lüzümsuz
Loreathan'ın Fantastik Dünyası
Posted: 1 Nisan 2010 Perşembe by Mengüalp in Etiketler: Blog tanıtımıİspanyada çocuklara verilen basitleştirilmiş cinsellik eğitimi
Posted: 31 Mart 2010 Çarşamba by S.T.K. in1'e 2 yanılgısı
Posted: 29 Mart 2010 Pazartesi by Hakan in Etiketler: Pilav, Pirinç, Pirinç pilavı, yemek tarifiGüç Kırıntısı
Posted: 28 Mart 2010 Pazar by Daisy inGüç kırıntısı nedir?Güç kırıntısı nasıl koca bir güce dönüşebilir?Bunu kim yapabilir?
Buna filmlerde çok rastlıyoruz.Kötü adamlar, esas adamımızı döver, döver artık bizimkinin ağzı yüzü dağılmıştır.Belki beni öldür diye yalvarıyordur yada adamın yüzüne kanlı bir tükürük atar ama bizim kötü adamlar hemen öldürmez belki öldür diye yalvarması hoşuna gitmiştir.Belki de yüzüne tükürdüğü için iyice sinirlendirmiştir.Ona bir ara fırsat verir.Vurmayı keser artık adama konuşmaya başlarlar yada sadece bizim adam konuşur ama vurmayı keser artık.O işte o aralık var ya bizim adamımıza metafiziksel bir güç gelir hepsini aşağı indirir veya o aralıkta eline kesici bir şeyler gelir onu adamın kafaya saplar.Sırf verdiği o aralık yüzünden.Hemen öldürmediği için.Belki içten içe vicdan azabı çektiğinden vurmayı kesmiştir yada onu öldürmek için geçerli nedenlerini sıralıyordur esas adama ama o arayı vermiştir.Bizim esas adamımızda sıradan biri değildir o arayı kendi umduğumdan bile daha iyi değerlendirmiştir.
Bu sadece filmlerde olmuyor.Gerçek hayatta da oluyor.Bazen bir insanın sizin hakkında ne düşünmemesi gerektiğini planlarken onu tek başına bırakmak onun sizin hakkında ne düşünmemesi gerektiğini ve sizin onun hakkında neden böyle düşünmemesi gerektiğini gerektiren düşünceyi bile bulmasını sağlıyor.Buda gücünün son kırıntısında ona farklı bir koz getiriyor.İşte böyle durumlar da onu yalnız bırakmamak dikkatini farklı yerlere çekerek onu konudan uzaklaştırmak gerekiyor.
Nicola Tesla vs Thomas Alva Edison
Posted: 27 Mart 2010 Cumartesi by Hakan in Etiketler: Alternatif akım, Nicola TeslaDepremi Canlı Canlı Yaşamak
Posted: 25 Mart 2010 Perşembe by Mengüalp in Etiketler: Deprem ve etkileri
Tamam, 17 Ağustos veya 12 Kasım depremini yaşamadım ben. Ama ben Elazığ'da 08.03.2010 tarihinde, sabah 4:30'dan, 19:00'a kadar 6's ARTÇI OLMAMAK üzere, 75'e yakın sinüsoydal depremler dizesini yaşadım.
Asıl demek istediğim depremlerin oluşuyla beraber, ortamdaki psikoloji. Deprem her zaman, her yerde olabilir.
The Book Of Eli
Efendim Yeni konumuz Tanrının Kitabı. filmi bir merak içinde nette yorumları okuduktan sonra gittim. ama boşa gitmişiz. Eleman kahraman takmış kulağına ipodo u çöle dönmüş dünyada seyehata çıkmış!! Meğersem sırtındaki çantasında incil varmış. mahvormuş dünyada tüm kitaplar yanmış yok etmişler falan fisman.. ve kahramanımızda dünyada son kalan incilimizi de batıya götürüyormuş. içinden gelen ses ile :)) hehehehe neyse kahramanımız yol üzerinde bir kasabadan geçer iken şehrin kabadayısına toslar meğersem oda incil i alıp dünyaya hükmetmek istermiş falan fisman yine . sonra bunlar kapışır. kahraman incili bırakır adama. gider batıya dünyada son kalan insanlardan bir kısmı organize olmuş dünyayı tekrar dan yeni bir düzene kavuşturmak isterler. matbaaları falanları da var... anlarsınız ya.
sonra bu adam kitabı kaptırmıştı ya meğersem adam hafızmış kitap ta alkadras baskısı imiş hehehe . Salakça bir film sonuçta gitmeyin. yazık edersiniz paranıza ne aksiyon. ne gerilim. ne romantik ne porno unsur :)) nede başka birşey var. gayet sıkıcı saçma sapan bir filmm.
kabadayıda elindeki körlele yönelik incil ile baş başa kalır hehehehe :))
Filme dışarıdan bakıldığında veya fragmanları izlenildiğinde değişik bir konusu olan , gerçek bir hayat hikayesinin yanında gerçek video ve ses kayıtlarını barındıran, hatta bu kayıtları filmle birleştirip ekranı ikiye ayırmak suretiyle ufakta olsa bir belgesel havası yaratılmaya çalışılan benzerlerinden farklı bir çalışma olarak görülebilir.Ancak araştırılıp incelendiğinde filmdeki gerçek kayıt diye verilen görüntülerinde kurmaca olduğu ve olayların başından geçtiği iddia edilen kadının bile bir oyuncu olduğu ortaya çıkıyor.Bütün bunları gözardı edip filmi ele alacak olursak değişik kamera açıları, genelde uzakdoğu korku filmlerinde kullanılan el kamerası çekimler ve sahnelere uygun müzikleri ile ürkütücü bir film görüntüsü veriyor The Fourth Kind.Tabi filmin gidişatına göre tahmin ettiğiniz konudan çok farklı bir konuyada dönüş yapıyor.İzlediğiniz zaman bazı süprizlere hazır olun.
takma isimleriniz değişir de bu kadar da çok değil yaww.. ve neden takma isme ihtiyaç var???....
sanki meeemmmuurrrsssunnnuuzzz :)) da korkularınız var sanıcam :))
yok yani Lostun 4 Atlısı ünlüüüüüüüüü olduda bi ne oldu bakın ama vatandaş burda http://www.facebook.com/pages/Pinar-Batum/84137680080 burada http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=p%C4%B1nar%20batum ve burada http://www.pinarbatum.com/
takma isme
yapışaklı isme
yapancı isme "ömer ne olur birşey deme" :))
HAYIRRR kampanyası başlattım...
bakın yoksa sizi ifşa ederim buralarda ... :))
bu arada cidden yukarıda foto da anlaşılacağı üzere kimin kim olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum.
derdim bu yani...
bu arada ben takma isim dedim de bir sonraki yazımın konusu bu olacak
Kurgu güzel, yetenek de var, özellikle hintli arkadaşın mimikleri mükemmel.
MJ Dancers from Mengüalp Yavaşoğlu on Vimeo.
Herkesin vardır kendince uydurduğu şeyler, buda yolda muhabbet ederken benim birkaç sözle mırıldandığım bir şarkı. Devamını getirmek istedim ve sizlerle paylaşıyorum.
Dün cünüptük
Dün cünüptük
Dün cünüüptük
Dün cünüptük
Dün cünüptük
Dün cünüptük
Dün cünüüptük
************
Underground siterlin(£) çalıyo Aysel
Don Turner ev,..ey! fare mi??
kazasker spin halflife, ohh diyıırr
yoğurdun mu Ogre'yi
duyusiiiğn miiiğ
duyusiiğn dimiğğ
duyusiiğn sandığn kıskandın değmiğ
duygu not istiyo, duygu not diiğmiğ
bu senin araban kayıyor?
************
Ulan hepiniiz!Nerdeydiniz len vazoyla, Andrew give it to them!
Kaz ve Etibör yeriz diyk
Tuhh, senin zevki sefan, n'Teykif diken
Koymadııııığn,koymadııııığn, şiii kokmiğğ
dişi kokmiğ, geçen Ayvaz at der!
mayfa mıdır?mafya mıdır? Heal(Kınaytta can tamamlama skilli) atmiği
Oğğğv heal ATMİĞİ! At da Obivan Cure(Kınaytta zehri temizleme skilli-Qüuğr diye okunur)
************
Underground hatay bi bakam!
i bu mazot dizaaayn
n piypılı everiverdik
sandık batırdın ay emmi
hahay Mösyö, hay mösyö
kaz bayılarak it
geçen Ayvaz at der!
duyuyon kız, duyuyon?
ayırdılar Fatih, ayırdılar Fatih!
bu senin araban kayıyor?
************
Ulan hepiniiz!Nerdeydiniz len vazoyla, Andrew give it to them!
Kaz ve Etibör yeriz diyk
Tuhh, senin zevki sefan, n'Teykif diken
Koymadııııığn,koymadııııığn, şiii kokmiğğ
dişi kokmiğ, geçen Ayvaz at der!
mayfa mıdır?mafya mıdır? Heal(Kınaytta can tamamlama skilli) atmiği
Oğğğv heal ATMİĞİ! At da Obivan Cure(Kınaytta zehri temizleme skilli-Qüuğr diye okunur)
Anlayabilmesi için çok daha iyi anlatabilirdim ama uğraşasım gelmedi.
Posted: by Skandrant in Etiketler: Çarpıcı Replikler
Death Note Soundtrack Albümü (3 Part)
Posted: 20 Mart 2010 Cumartesi by Mengüalp in Etiketler: Anime Soundtrack, Death Note, Desu nôtoClay Shirky: Sosyal medya nasıl tarihin akışını değiştirebilir?
Posted: by Mengüalp in Etiketler: Geocode ve Kittens-on-a-Treadmill Davası, Medeniyet Değişiyor, Sosyal medyaSkandrant'ın yazàcağı mevzuların etiketleri 1
Posted: by Skandrant in Etiketler: Başlıklar başlı başına- Kimliğin İhyâsı
- Biz Kimiz?
- Türkiye'de Âidiyet Meselesi.
- Türkiye'de Çocuk Olmak Nasıldır?
- Türkiye'de Kadın Olmak Nasıldır?
- Türkiye'de Erkek Olmak Nasıldır?
- Türkiye'de Aile Nasıldır?
- Asabiyet Bağı Nedir?
- Türkiye'de Sınıf Bilinci Nasıldır? Sınıfımız Nedir?
- Türk Nedir? Türkiye Nedir?
- Türk Dili Nedir?
- Ana hatlarıyla Türkiye Tarihi ve Türkiye'de Tarihî Tekerrürün Şablonu Nasıldır?
- Devlet Nedir? Millet Nedir? Türkiye'de Devlet-Millet İlişkisi Nasıldır?
- Türkiye'nin Geçen Asırdaki İktisâdî, İçtimâî, Siyâsî ve Kültürel Sergüzeşti Nasıldır?
- Islah ve İhyâ Arasındaki Farklar Nelerdir? Türk Kültüründe Islahat Tutar mı?
- İhyâ Neden Kaçınılmazdır? Tarihî Perspektif ile İhya Kurgusu Nasıl Yapılabilir?
- Tanrı Nedir? Allah Kimdir?
- Melekler Nedir?
- Yazılanlar Nelerdir?
- Açıklayanlar Kimlerdir? Sıralananlar Kimlerdir? Sıralananlar arasında neden bir fark yoktur?
- Sonraki Gün Ne Demektir?
- Kader Nedir?
- İyi Nedir? Kötü Nedir? İyinin ve Kötünün Kaynağı Nedir?
- Ölümden Sonra Diriliş Ne Demektir?
- Dîn Ne Demektir? Yewm ed-Dîn Ne Zamandır?
- İslâm Ne Demektir? Muslim Kimdir?
- Îman Ne Demektir? Múmin Kimdir?
- Takvâ Ne Demektir? Muttakî Kimdir?
- Nıfık Ne Demektir? Munâfik Kimdir?
- Şirk Ne Demektir? Muşrik Kimdir?
- İnkar Ne Demektir? Munkir Kimdir?
- Küfür Ne Demektir? Kâfir Kimdir?
- Kurán Ne Demektir?
Etiket kısmıyla ilgili bir önerim var herkesi altına yorumlarıyla tartışma ortamına bekliyorum.
Tartışma konum şudur ki;
*Genel konu başlıklarını-hani siteye koyacağımız ana başlıkları-etiket yapalım?
Örnek: Mesela ABD-Yunanistan Vize kaldırma konusuna sadece "Güncel Siyaset" yazıp başka etiket koymayalım, yoksa reklam sitesi gibi olacak etiket başlığı. Ama şuna da dikkat etmeli, sonuçta sitede arama motoru var, ne istersek ordan bulabilir(ler)iz. Yani çok genel etiketleme konusunda talepte bulunuyorum.Ve eski etiketlerimizi düzenleyelim mesela?
**Ayrıca aramızda bir kişinin yazdıklarımızdaki türkçe olmayan kelimelere asıl türkçe kelimeleri yerleştirme konusunda öncülük etmesini istiyorum. Nitekim Skandart Bey siz olabilir misiniz acaba?