Kapşon

Posted: 26 Nisan 2010 Pazartesi by Daisy in Etiketler: , , , , , ,
0

Bu gün daha birinci sınıf olduğumuzdan aldığımız Türk Dili dersinin sunumunu yaptım.Ben de bu konuda isyan ettiğimden biraz bahsedeyim yaşadıklarım hakkında.

Hoca topluluk karşısında daha rahat hareket edebilme ve konuşabilmeyi aramızda geliştirmeye amaçladığından(!) herkesin belli bir konuda bir şeyler anlatmasını istedi.Efendime söyleyeyim her türden anlatımımız mevcuttu yarabbi şükür.

Benim konumsa şemsiyeydi ve bu konuda hiç bir not kaygısı yaşamıyordum.Bana yıllar önce çok şey öğreten ağzı olmadan konuşan şemsiye.Herkesin 1 günde hazırlayıp anlattığı benimse 5 sene üstüne her dakika bir şeyler katarak düşündüğüm, gözlemlediğim eşya.Şemsiyenin insanların sadece bir eşya olarak gördüğü ama insanlara ne kadar çok şey anlattığını anlattım.Jonas Hanway'in hiç bir erkeğin şemsiye taşımadığı zamanlarda bunun kötü bir şey olmadığını herkesin kötü bakışlarını umursamadan taşıdığını anlattım.Yağmurda şemsiyesini açmayan bir adamın bize neler düşündürebileceğini, beyaz bulutlardan yağmur yağma endişesiyle işini garantiye alan memur amcadan bahsettim, sabahleyin herkesin şemsiye taşımasının bize getireceği zorluklardan veya şemsiyenin tek kişi tarafından kullanılmaya uygun üretildiği halde neden yanımızda bulunan kişiyi de onun altına alma refleksimizden ve bu çarpık eğitim sisteminin bana bilmeden sorgulama, gözlemleme yeteneğimi bu şemsiye sayesinde kazandığımı anlattım.En önemlisi bu gördüğünüz önemsiz eşyayı ben 10 dk anlatabiliyorsam veya onun hakkında bir şeyler düşünebiliyorsam bir insan hakkında neler anlatılabileceğini ve düşünülebileceğini anlattım.

Anlattıklarımdan emin olun iki saatlik daha konuşma konusu çıkabilirdi.Hatta 3-4 kişi olsak bunu saatlerce konuşabileceğimizden de eminim.Konuşmam bittiğinde bir TÜRK DİLİ hocasının tepkisinin ne olamasını beklersiniz.Tahminleri alalım "fazla sembolist olmuş" veya "hayalperestçe yaklaşmışsın" evet bunlar makul eleştiriler ancak bizim TÜRK DİLİ hocamızın verdiği tepki."Bundan sonra şemsiye taşımazsın kapşonlu kıyafet giyersin" (veya aynısının 1.0.0.0.0.0.1 versiyonu)

Şimdi ben burda sistemin bana hocaya cevap vermemi engellemesine mi isyan edeyim, yoksa bu kadar sorgulamaya uzak yetiştirilmiş bir neslin hocada yarattığı etkiye mi isyan edeyim, yoksa üniversitede okumamıza rağmen bu sorgulama yeteneğimizin taktir almamasına mı isyan edeyim, yoksa....

Siz Hiç İsyan Ettiniz mi?

Posted: by Mengüalp in Etiketler:
5

Sıradan bir gün, her ne kadar p.tesi olsa da dünden bir farkı yok şu anda benim için. Neden mi? İşte neden:
Günleri bir birinden ayırt edebilmek için kol saatime bakıyorum. Fakat işleyiş gün ve gün ilerlemektense, olay ardı ardına olaylar silsilesiyle ilerliyor. Bir ödevi bitirip verilmesi gereken bir evrağı yazmaya başlamakla süre geliyor. Evrak bitiyor, başvuru geliyor, başvuru bitiyor, zorunlu rem uykusu evresi geliyor, uyuyorsun boşa zaman geçiyor. O da yetmiyor, sıkılıp uğraş arıyorsun, bir de bakmışsın seni tek rahatlatan şeylere yöneliyorsun: her şeyini paylaşabildiğin bilgisayar ortamına. Vakit geçirirken bir de bakmışsın sorumluluklarını kendin planlarken aptal saptal dış etmenli fikirler kendi çöplüklerinde öterken sana zarar veriyor, dur diyemiyorsun, çünkü 'dur' nedir bilmiyorlar. Kısır döngü anlayacağın.

İsyanım vardı hani bu zihniyete, bilgisizliğe, yetiştirilmeye, mantık denilen o basit düşünce kapasitesine, bilinene uzanan o basit araştırıp öğrenme güdüsüne, belkide defter köşelerinde bile yazılı olan iki satır kalem çiziktirmesini okuyup on saniye bakıp da anlamak için uğraşmayan kör, kara cahil, bodos, aşağılık zihniyete. Neyden kaçıyorsun? Kendinden mi, doğrulardan mı (!)?

Paranoyanın Tedavisi var mı?

Posted: 21 Nisan 2010 Çarşamba by mavi in Etiketler: ,
0

Tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi yok tedavisi yok

Tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi yok tedavisi yok

Tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi var mı tedavisi yok

Cır cır böceği geldi önüme cır cır cır. Ateş böceği geldi yanıma ateş ateş ateş. Yanmadım burası soğuk sol kolumun bir kısmı açık sağ kolumun bir kısmı açık. Baba neden anneme tabakları toplamasında yardım ediyorsun? İçinden mi geldi? Yoksa acıdın mı ona? Anne tabakları toplamak çok kolay biliyorum kendini acındırma. Lay lay lom. Paranoyak bir beynim var ama akıl hastalığı değilmiş doktorlar öyle söylüyor. Ama ben bunu kimseye söylemem. Hişşşşşşş susssssssssss. Kimse duymasın. Yoldan geçen kızlara söyleseydim bağırıp kaçarlardı. Doktor tavsiye: Sokaktaki kızlara asıl.... Sen asılmazsan başkası asılır. Her insan gibi kötüyüm. Ne eksik ne fazla. Eğer gerçekten anarşistseniz bayım, insanların monoton hayatlarına renk katmak yerine onların monoton hayatlarını sevmelerini sağlamak yerine onlara monoton hayatlarının ne kadar sıkıcı olduğunu gösterirsiniz. Onların kafasına kocaman bir soru işareti koyarsınız: Ben bunun için mi geldim dünyaya?

Sevdiğim bir arkadaşım bir yazarın sözünü okumuş hayata ölmek için geldik mi ne. Bu söz gelecek kaygısını bitirmiyor mu? Çocuğum ilerde ne olacaksın: Doktor. Ya sen: Ölü. Aferim ikinci çocuk bildi.

Yaşarken insalığa yardım etmek? Neye neye?

Doğayı korumak? Koru bakalım. İyice koru ki bundan sonra gelecek nesiller içine edebilsin.

Hayvanları savunmayın yeter. Aslanlar gördüm yemeklerini öldürmeden önce onunla oyun oynayan. Aslanlar gördüm küçük aslanları ilerde kendilerine rakip olmasın diye öldüren, anneleri kendileriyle çiftleşsin diye öldüren. Hayvanları savunuyorsanız çocuğunuzu öldürmeme izin verin.

İnsanlık burda mı devreye giriyor? İnsalar gördüm tanımadıkları insanları sırf zevk olsun diye öldüren...

Hakk'ımızda Kısmı

Posted: 19 Nisan 2010 Pazartesi by Mengüalp in Etiketler:
0

Büyük Patlama Toplantısı - Polilog

Posted: by Mengüalp in Etiketler:
0

Toplantıyı kaçıranlar, blog hakkındaki duruşumuzu anlamak isteyenler ya da hiçbirisi umrunda olmayıp da bakayım bi şuna diyenler, buyrunuz;

18 Nisan 2010

[21:34] OmerFaruk: mengü
nerdesin??
[21:34] Sör Mürver: efendimk
burdayım
[21:34] OmerFaruk: yazar buldum
:)
[21:34] Sör Mürver: bende:Ç
[21:34] oğuz: estafurlah aheh
[21:34] Sör Mürver: mrblar
[21:34] OmerFaruk: oğuz
bu mengü
[21:34] oğuz: merhaba mengü
[21:35] Sör Mürver: merhaba memnun oldum efenim

Tokyo'da kanat çırpan bir kelebek, California'da kasırgalara neden olabilir

Posted: 18 Nisan 2010 Pazar by mavi in Etiketler:
2

Ben bugün pasta yediğim için dünya eskisi gibi olmayacak. Otobüste bir kızla göz göze geldiğim için dünya eskisi gibi olmayacak. Bir kediyi sevdiğim için dünya eskisi gibi olmayacak. Yaptığımız her hareket dünyayı değiştiriyor. Biz de bir kelebeğiz ve sürekli kanat çırpıyoruz. Ben bu yazıyı yazdığım için dünya değişecek. Dünyayı değiştirmek gibi bir amacım yok. O kendisi sürekli değişim içerisinde ve benim hareketlerim onu şekillendiriyor.

Bundan iki bin yıl önce olimposta yaşayan biri dünyanın kapitalist bir düzene doğru gittiğini görmüş müdür? Sanmıyorum. Biz kimiz ki bundan sonra olabilecekleri kestirelim? Bizim hareketlerimizle şekillenen gelecek gün ve gün yaklaşıyor. Bundan iki bin yıl sonraki dünya düzeni bizim hareketlerimize bağlı. Üstelik yapmak istediklerimizi yapmaktan başka yapmamız gereken bir şey de yok. Dünya bizim hareketlerimizle şekilleniyor.

Günün birinde elektriğin yokolmasıyla internet ortamında yazılan yazıların tamamının kaybolacağı öngörürsek neden kaybolması kesin olan bir yazı yazıyorsun diyeceksiniz. Canım kanat çırpmak istedi.

Kaybolana kadar okunması dileğiyle.

Yeni Çağ'da Etkileşim - Dialog

Posted: 17 Nisan 2010 Cumartesi by Mengüalp in Etiketler: ,
0

"Abi, ne biliyo musun, benim hayatımda en korktuğum şey aptal çıkmaktır, düz aptal, embesil gibi. Acayip, sahiden korku budur yani."


Mengüalp: feedbacki olan insan sağlam çıkar bence.(bugün acayip tartışasım var sanırım :D)


Ömer:Delusion diye de bi şey var ama, sana fact gibi gelen aslında sadece bi yanılsama olabilir, her zaman bu ihtimal var.


Mengüalp: Evet, tam olarak bu ihtimali göz önünde bulundurma olasılığı da gerekli(bkz: her zaman şüpeyle karşıya yaklaşmak.)
o zaman bir öneri, ben birinci mertebeden basamak girişiyle ilk yorumu yaptıysam, hata payım 1/K'dır. 2.Mertebeden bir fonksiyon haline gelirsem, ki bunun için biraz daha fırınlı ekmeklerden lazım - ama olsun- hata payı 0 olacaktır. => Kendi habitatlarımızda fact gelen şeylerin, reelde fact olup olmadığını anlayabiliriz böylelikle. Nasıl?


Ömer:Kainatta matematik düzen olduğu medeniyetin en büyük palavrası değilse tamam.


Mengüalp: Yanlız z-domeniyle matematiğin bir adım önüne geçmiş olmuyor muyuz zaten?


Ömer:Bir yalandan ilerleyerek de mi olsa?


Mengüalp: mutlak doğru referans alınarak gösterilebiliyorsa, evet matematik yalan olsa bile, çalışan çabalayan şahıs azıcık da zekasıyla aptala çıkmaz, kısaca çıkmazsın Ömer Abi


Ömer:Peki "çalışmak, çabalamak" doğru düzlemde ilerlemiyosa, hesaba katılır mı?


Mengüalp: işte bunu Mahzen-i Evrak farklıya kendim refere ederek, doğru düzlemde olduğunu söyleyerek, el cevap veriyorum :)


Ömer:Sen imanında ikrar ettin."

sonuçsuz2

Posted: 9 Nisan 2010 Cuma by Bekçi in Etiketler: , ,
1

Toplumların refahı her zaman kölelerine bağlıdır. En iyi basamaklık yapan kölelerin olduğu toplumlar nedense; insan algısında daha şaşalı, daha yıkılamaz, daha hürmet edilecek topluluklar olarak yer bulmuştur. Dünyada (insanlarda) var olan güçlenme eğilimi çoğunlukla yöneticileri bir çeşit köle arayışına itmiş, aradıklarını bulanlar bile bu arayışlarını daha fazla bir susamışlıkla sürdürmeye devam etmiştir. Eski tarihlerde kendi halkını ve çevresinden topladığı güçsüzleri köle olarak kullanan düşüncenin sahiplerlerinin kafaları, bir zaman sonra kullanmaya çalıştıklarının kafalarıyla yer değiştirmişse de fikir hep yerinde kalmıştır. Düşünce olarak güç dengesini algılayanlar, kendi değişimlerinden kaynaklanan köle açığının bir şekilde doldurulması fikrini benimsemiştir. Yöneticiler bir müddet eldeki stok ürünü kullanılmışsa da varlığını belli eden kıtlık yöneticileri yeni üretim yöntemleri geliştirmeye zorlamıştır. Geliştirilen en değerli yöntemde insanları bir köle olarak eğitmektir. Bu yöntemde insanların algılarına o denli nüfuz edilir ki, şahısın sadece onların gösterdiği doğrultuda ilerlemesi sağlanır. Bu yöntem bazı çizgi filmlerde genellikle atları yönetmek için kullanılan "havuç" yöntemiyle aynı özelliktedir… “ bu algıya sahip insanlar farklı bir düşünceyle karşılaşınca aşırı tepki verirler ve genellikle onu bir şekilde yok etmek isterler. Kendilerinden garip bir biçimde literatürün dışında bir fikir çıkarsa da sanki herkesin kendilerini izlediği sessiz bir tiyatro sahnesinde osurumuşcasına utanırlar” “ böyle eğitilmiş insanlar toplu bulununca genel olarak o sahnedekine önce gülerler sonra araya iki lüzumsuz söz daha sıkıştırarak alay ederler” birinci “” işaretlerin içindeki kölelik algısı ikici “” işaretlerinin içinde efendiyi koruma algısına dönüşür…

lüzumsuz

REKLAMLARRRR

Posted: 5 Nisan 2010 Pazartesi by ahmetnur in Etiketler: , , , , ,
1


Efendim biraz hamallık biraz yardım derken ilk küçük çapta organizasyonumu gerçekleştirmiş bulunmaktayım. ve iftiharla sunuyorum :)))

Efendim ağaçları temininde büyük emeği geçen ibrahim abiye çukurları açmama yardım eden yavuzuma yakubuma bilalime zafer abime en içten teşekkür eder emeği geçen ve beni yalnız bırakmayan gazetede ismi çıksın :)) çıkmasın tüm dostlarıma teşşekkür ederim.

ayrıca gazete herkesin birer ağacı oldu densede yarım metreyi aşkın 140 sedir ağacı dikilmiştir....

Clash of the Titans

Posted: 4 Nisan 2010 Pazar by S.T.K. in Etiketler:
2


Mitolojik karakterlerin neredeyse hepsinin sokuşturulmaya çalışıldığı bu filme senaryo açısından bir süpriz beklentisiyle gitmeyin.Filmin daha başlarında anlatılıyor nasıl bir yolculuğa çıkılacağı.Mitolojiyi okumuş insanlar için film sadece aksiyon ve hayali karakterleri bilgisayar destekli görme imkanı.Ayrıntılar açısından güzel bir film olmasına rağmen özellikle aksiyon sahnelerinde stop motion tekniği çokça kullanılmış.Buna rağmen hareketli yerlerde kamerayı aşırı hareketli kullanan yönetmen seyirciyi bu sahnelerde yoruyor ve gereksiz bir gerilime sokuyor.Senaryoda da bazı açıklar var.Orjinali olan 1981 yapımı filmi izlemediğim için bir kıyaslama yapamıyorum fakat altın baykuşun filme katkısını anlayabilmiş değilim!Tabi bunlar gözardı edilirse en azından deneyimli oyuncular sayesinde, özellikle Liam Neeson ve Ralph Fiennes'ın karakterleri sergilemekteki başarıları popcorn görünümündeki filme az da olsa ciddiyet kazandırmış.Ayrıca Hollywood'un yükselen aksiyon yıldızı Sam Worthington (Avatar , Terminator Salvation)'un karaktere uyumuda başarılı.Görsel efektlerdeki titiz çalışmada fark edilir düzeyde.Mitolojiden hoşlanan arkadaşlar için bir buçuk saatinizi harcayabileceğiniz bir film sizi bekliyor...

sonuçsuz

Posted: by Bekçi in Etiketler: , ,
3

Yetişme tarzımız ve yeteneklerimiz bizim özümüzü oluşturuyor, yada ben hala öyle sanan saflardanım. Reddetme hakkı varsa ya da kabullenme, ki bu kavramla da kafaları kurcalamak istememekteyim. Aslında çoğunluk sadece, Şimdi için, kabullenmişlik varsayımıyla, bir kimya ya da fizik terimi olarak “laboratuar koşullarında” bir sahiplenmeyle yaşamakta, yaşamak isteğini. Özlerden uzakta (biliyorum çok bayağı olacak ama) sözde olan amaçlar, sadece göze hitap eden duruşlarla, ruhtan bağımsız bir makine haline gelen insanlık, kendi elleriyle çok güzel görünen bir buzdan heykel yapma telaşında. Bu telaş; kendi eliyle ve sadece kendi gözüne güzel görünen kavramıyla sınırlı. Açıkçası mevcut sistem bu durum destekler cinsten, garip bir esnekliğe sahip. Hayal edilebileceği üzere eleştirsin eleştirmesin her kes (bizler) bir biçimde sistemin bir noktasında, kafa komunda olmasa da bir tırnak, bir kirpik durumunda, olayın içinde...

lüzümsuz

Gizemini Kaybetmeyen Satranç

Posted: by Mengüalp in Etiketler:
0


İnsanoğlunun kaç bin yıldır satranç oynadığı tam bilinmez ama kadim uygarlıkların birçoğunun bu oyunu oynadığı kabul ediliyor.Bizatihi karşılıklı oynanan çok ciddi bir strateji oyunu olmakla birlikte, savaşan iki devletin aralarındaki soğuk savaşta elde ettikleri kazanç-kayıplar ve gizli-açık stratejilerde hep mecazen de satranç taşları veya hamlelerinden sıklıkla bahsedilir.
Yani aslında kişisel olarak sadece iki kişi(veya daha fazla rakip arasında) arasında oynanan  bir beyin savaşı değil, aynı zamanda iki toplum ,iki millet, iki şehir veya iki devlet (veya daha fazla birbirine rakip İKİ TOPLULUK) arasındaki soğuk savaşı da anlatan mecaz terimler hep satranç hamleleri,taşları veya oyun stratejilerinden alınmadır.

Staj Yeri Anketim

Posted: 3 Nisan 2010 Cumartesi by Mengüalp in Etiketler:
0

Loreathan'ın Fantastik Dünyası

Posted: 1 Nisan 2010 Perşembe by Mengüalp in Etiketler:
1

Bilmiyorum ne kadar ilginizi çeker ama ben hayran kaldım bu bloga, sanırsam yaklaşık dört saattir içindeki yazıları okuyorum. İçeride fantastik türden(!) bulabileceğiniz bir sürü şey var, onun dışında günce yazıları, anılar vs.. Kesinlikle girip bakmanızı tavsiye ederim. Bu da ilk blog tanıtımı yazımız olsun.

Powered By Blogger