Bir üst-kimlik olarak Türklük

Posted: 17 Şubat 2010 Çarşamba by Bekçi in Etiketler: , , , , , , ,
1

Türk tarihini yabancıların yazmış olduğu gerçeğini göz ardı ettiğimizden ötürü yüzyıllardır bu yabancıların yakıştırmalarıyla kendi kimliğimizi tanımlamaya çalıştık. Anadolu öncesi Türk kavimleri (kitabelerdeki Törük Sir Bodun) ile 1071 kahramanları arasındaki akrabalığın ne olduğu henüz tam manasıyla ortaya konamamıştır. Vakıa şu ki, kitabeleri en güvenilir kaynak kabul edersek 1071 kahramanlarının ataları olan Oguz Bodun, bizim Türk ismimize kaynaklık eden Törük Bodun’un en yaman düşmanlarıydı [bir sene içinde yedi büyük muharebe neticesinde Oğuz hanlarına baş eğdirildiğinden söz edilir]. Bu büyük mağlubiyet sonrası Oğuz boyları [bodun] Sasani sınırına yığılmış olmalılar ve Müslümanlarla karşılaştıklarında hala Türk beylerine tabi idiler.

Müslümanlar uçsuz bucaksız ovalarda yaşayan bu yiğit halklar arasında hiçbir fark gözetmeyerek hepsini tabi bulundukları Törük Bodun [boylar birliği şeklinde bir devlet düzeninden söz edebiliriz] adıyla tanımış olmaları mümkündür. Fakat Müslümanların Oğuzlarla yakın ilişkileri, bu boyların İslam ordularına katkıları [manevra kabiliyeti ve düzenli orduları şaşırtan taktikler] Müslümanların Oğuzları daha iyi tanıma ihtiyacını doğurmuştur. Yaşayan dillerin en eski sözlüklerinden olan Divan-ül Lügat-it Türk yazarının da pek çok defa vurguladığı gibi esas olarak Oğuzca’yı esas almıştır [Türkçe diye nitelendirilen kelimeler oldukça sınırlıdır]. Aradan geçen yüzyıllarda Acem diyarına [günümüz İran’ı], Rum diyarına [günümüz Türkiye’si], Irak’a ve Şam’a, Mısır’a göç edenler Törük Bodunun İslam’la en yakın ilişkili unsuru olan Oğuzlardı. Türk adı bu kabileler için İslam ve medeniyet öncesi yaşamı hatırlatan istenmeyen ve hor görülen bir isim haline gelmesine rağmen Oğuz ismi Oğuz Han şekliyle Herakles-Zülkarneyn tipi bir mitos kahramanı haline dönüşmüş ve Ortadoğu’nun Arab olmayan hanedanları için bir meşruiyet kaynağı haline gelmiştir. [Örnekse; Orhan Gazi sonrası yaygınlaşan şecerelerde Osmanlı ailesinin Oğuz Han’a kadar nasıl dayandırıldığı vb].

Müslümanlar gibi Rum İmparatorluğu (ve onların aracığıyla Frenkler) da Orta Asya’nın doğudan gelen savaşçı halkıyla ilk kez Törük Bodun döneminde ilişki kurmuştur [Altıncı asır ortalarındaki elçiler ve dönem haritalarında Hazar doğusu=Turkia]. Ama başlarda; Anna Komnenus’un Alexiad’ında da fark edeceğimiz gibi 1071 kahramanlarını kâh Persler kâh (Arapların atası kabul edilen Hz. İsmail’in annesi Hâcer’den dolayı)Hâcerî kâfirler diye nitelendirmişlerdir. Türk adının garb âleminde yaygınlaşması büyük ihtimalle Magribli seyyahlar ve âlimler sayesinde olmuştur.

İmparatorluğumuzun klasik dönemlerinde bile bizim için bugünkü Türkiye, Bulgaristan ve Makedonya havalisini kapsayan, İmparatorluğun özü sayılabilecek bölge Diyar-ı Rum, bu bölgenin halkı ise Rumîidi [Kanuni dönemi resmi kayıtlarda Mısır istihkâmında görevli askerler listelenirken bu isimlendirme kullanılıyor: şu kadarı Şam’dan, şu kadarı Hicaz’dan, şu kadarı Diyar-ı Rum’dan]. Fakat aynı dönemde Avrupalılar Sultanı Grand Turk, ordusunu ve halkını da Türkler diye adlandırıyorlardı.

Tanzimat sonrası kimlik bunalımı döneminde Avrupa’da eğitim gören münevverlerimiz Osmanlılık kavramının tutmayacağını fark ettikten sonra Hristiyan azınlıkları ve Arab ve Kürd gibi kalabalık Müslüman halkları gücendirmek pahasına da olsa hocalarının adlandırmasının yaygınlaşması için çok çaba sarf etmişlerdir. Yeni Lisan hareketinde de dilimize Osmanlıca değil Türkçe denmesinin doğruluğu ispatlanınca, hangi dinî veya kavmî kökenden gelirse gelsin resmî dili Türkçe olan İmparatorluğun tebaası Türk olur anlayışı perçinleşmiştir.

Sonuç olarak Türkiye’de etnik Türk’ten bahsetmek en azından bizim için saçma ve gerçek dışı bir ithamdır. Ana dili Türkçe olan halkımız etnik [kavmî] olarak ataları ister Alkaevli boyundan, ister Avşar isterse Çepni olsun Oğuzdur. Milletimiz Oğuz’uyla Laz’ıyla Arab’ıyla Kürd’üyle Türk milletidir. Türklük bütün bu alt-kimliklerle birlikte Orta Asya göçerliğiyle sınırlanamayacak kadar zengin ve şanlı bir altyapıya sahiptir.

Skandrant

1 Yorum:

  1. Adsız says:

    -Dresden'deki Dede Korkut'un el yazmasi ornegi, 'zamanin sonuna kadar hukum surecek' "Turk" soyunun, Osman ailesi oldugu anlatilan bir girizgahla baslar.
    -Oguzlar'in Turk birligini ilan edenlerle savasmis olmasi da, Avsarlar'in yeri geldikce "Turk ordusunun kudreti" ile ovunen Osmanliyla savasmis olmasi da bu unsurlarin Turk olmasina engel teskil etmez kanimca.
    Yazdiklariniz, hicbir 'orgun egitim propagandasi(!)na maruz kalmadigi gibi, Irani olduklarina ikna edilmek icin dil dokulen Tebrizlilerin Turkluk bilincini aciklamakta da zaaf gosteriyor.
    Fransiz Devrimi ile ortaya cikan ulus yahut ulus-devlet anlayisindan farkli bir sekilde tezahur etsede, Turkler millet bilinci olusturmuslardi. Tarih karsit taraflar icin carpisan, birbirlerini tanimayan "atli" Turkce konusan kumelerin akrabalari ile bir olmak icin taraf degistirdigini defalarca kaydetmistir.
    Turk milletini, onun tarihini ve gelenegini anlamak bambaska bir anlayis ve yaklasim gerektirir, cunku at uzerinde kurulmus ve onla yayilmis ve sondan eklemeli dilleri sayesinde(yuzunden?) yaziya gecmemis boyle koca bi edebiyat; onlarinkine benzer bir sosyal organizasyon daha yoktur.

Powered By Blogger